Antikacılık, geçmişe ışık tutan ve zamanın ilginç izlerini taşıyan bir meslek dalı olarak her daim merak uyandırmıştır. Bu bağlamda, 44 yıldır antikacılık yapan Refik Yıldırım, asırlık gramofonlarıyla dikkat çeken ve bu nadide parçaları gözü gibi bakan bir ustadır. Refik Bey’in dükkânı, neredeyse bir müze havasında ve burada her köşe, geçmişten bir hikaye anlatmaktadır. Eski gramofonların sesine aşık, yine ismiyle anılan Yıldırım, bu eşsiz parçaların sadece birer nesne değil, zamanın döngüsünde birer köprüdür.
Refik Yıldırım’ın antikacılıkla tanışması, genç yaşlarda geleneğin ve tarihi eserlerin büyüsüne kapılmasıyla başladı. O zamanlardan beri eski gramofonları toplamak ve onlara hayat vermek, en büyük tutkusuydu. Yıldırım, gramofonların sadece bir müzik aleti değil, aynı zamanda birer tarih parçası olduğuna inanıyor. Her biri geçmişten fısıldayan bir ses, geleneklerin yaşatıcıları olarak gramofonların hikâyelerini dinlendirerek, onları yeniden yaşamaya davet ediyor.
Her gramofon, kullanıldığı dönem, üreticisi ve tasarımıyla eşsiz bir hikaye barındırıyor. Refik Bey, gramofonları tamir ederken, her biriyle ilgili bir tarih yazıyor. Geleneksel yöntemlerle onarımlarını gerçekleştiren usta, bu süreçte zamana ve mekâna ait birçok detayı göz önünde bulundurarak, parçaların özgün yapısını korumaya özen gösteriyor. Bir gramofonun tamiri, bazen günler alabiliyor, bu da Yıldırım’ın sabrını ve özverisini gösteriyor.
Refik Yıldırım’ın dükkanında; gramofonların yanında diğer antika eşyalar, tarihi mobilyalar ve çeşitli koleksiyon ürünleri sergileniyor. Her parça, Yıldırım'ın elinden geçtikten sonra adeta yeniden doğuyor. Bana göre, her parça sadece geçmişin bir kesitidir; onun tarihine, kültürüne ve hayatına bir kapı açar. Refik Bey, antikacılığın araba sürmek gibi olduğunu dile getiriyor. Yavaş, dikkatli ve kendine birçok sorular sorarak yol almak gerektiğini belirtiyor. Yıldırım, çoğu zaman sergilemek için karşılaştığı zarif antikayı, tamir etmek üzere daha birçok saat harcayarak, o eşyanın ruhunu yaşatmayı hedefliyor.
Yıldırım, gramofonları sadece mekanın ruhunu değil, insanların ruhunu da besleyen bir enstrüman olarak görüyor. Bir gramofonun çaldığı müzik, soyut bir duygusallığı, anılar ve ilişkilerin bütünlüğünü sembolize ediyor. Günümüzde birçok insan, dijital müzik platformlarına yönelmiş olsa da Refik Bey, gramofonların yalnızca müzik dinlemenin ötesinde bir deneyim sunduğunu ifade ediyor. O, çalma mekanizmasının insanın duygularında yarattığı değişimi gözlemlemeyi ve dinleyici üzerinde bıraktığı etkiyi çok önemsiyor.
Refik Yıldırım, birlikte çalıştığı genç nesile de bu bilinci aşılamaya çalışıyor. Eski eserlerin yalnızca satıldığı değil, aynı zamanda korunması gereken birer tarihi ve kültürel varlıklar olduğunu vurguluyor. Dükkanında, gençler için çeşitli atölyeler düzenleyerek, antikacılığın gizemli dünyasını onlara tanıtıyor ve bu eserlerin gelecekte nasıl korunması gerektiğini öğretmeye gayret ediyor. O, geçmişin mirasını sadece kendi tecrübeleriyle değil, yeni nesillere aktararak büyütmeyi hedefliyor.
Sonuç olarak, Refik Yıldırım, zamanla hayat bulmuş gramofonların, geçmişin bizi şekillendiren, etkilenen, sürükleyen hikayeleri olduğuna inanıyor. Antikacılığın sadece bir iş değil, bir yaşam biçimi olduğundaki inancı, onu en iyi yürekleri olan bir sanatçı yapıyor. Eski ve yeninin mükemmel ahengi, onun dükkanında, asırlık gramofonlarla bir araya geliyor. Refik Bey’in ömrünü adadığı bu meslek, sadece kaçırılmaması gereken bir fırsatı değil, aynı zamanda geçmişle geleceği buluşturan bir köprü işlevi görüyor.